Film festivalinden kişisel izlenimler-2

-
Aa
+
a
a
a

Eleştirmenlerin hazırladıkları “dünyanın en iyi on filmi” listelerinde hemen hep en başlarda yer almış, bu yeri hak etmiş bir film bu. Oysa ilk bakışta sıradan bir güldürüye benziyor. Yapıldığı dönemde bile alışıldık, günümüz için epeyi aşınmış bir yöntemle inşa edilmesi de cabası. Benzerlerinin arasından sıyrılmasında tek bir öndeliği var bu filmin, o da tüm çarpıcılığını sağlıyor zaten: Ahlaki özü.

 

Renoir’ın öyküsünün hakim sınıfları hicvettiğini söylemek, bu sürekli yinelenen yargıya katılmak güç. Çünkü bu filmin hedefi daha geniş: Tüm topluyaşam. Eğer hicvin hedefini burjuvazi olarak sınırlayarak metni okursak yanılmış, daha doğrusu yanılgıya eşdeğer biçimde eksik kalmış oluruz.

 

Filmin taşıyıcı göstergesi, zengin şato sahibinin mekanik oyuncaklarıdır. Bu oyuncakların ruhsuz ötüşleri, anlamdan yoksun ışıkları ve sınırlı devinimlerini yansılar filmin kişileri. Hepsi de, zengin yoksul ayrımı olmaksızın, kendi ruhsuz, anlamdan yoksun ve sınırlı topluyaşamsal rollerini oynarlar. Belki şunu bile söylemeli: Bu roller galerisinde yoksullar çok daha tutucudur; çünkü onların yitirecekleri zenginlerden azdır, ama yitirecekleri her şeyleridir.

 

Oyunun kuralı şudur: Herkes topluyaşamsal rolü üzerinden iletişim kuracak, o rol üzerinden âşık olacak, yiyecek, devinecek, yaşayacaktır...

 

Filmin taşıyıcı bölümü de, ormanda düzenlenen av partisidir. Spor ya da eğlence olarak adlandırılan, iç burucu bir hayvan katliamıdır Renoir’ın gösterdiği. Zenginler ve yoksullar, rollerini dolaştıran bu insan müsveddeleri, akla gelebilecek her türlü insani duygudan yoksun biçimde öldürürler. Gerçekleştirdikleri fiilde ne şiddet vardır ne de mutluluk: Duygusuzca, o mekanik oyuncaklar misali öldürürler.

 

Renoir çizdiği resmi orada bütünler aslında: Bu insanlar topluyaşamsal rollerine o denli mahkûmdur ki, değil aşk sevgi işlerinde, ölüm karşısında bile duygusuz kalırlar – rollerinde bu fiiller için replik bulunmaz çünkü.

 

İşte bu yüzden metnin sonundaki, trajik denen ölüm de trajik falan değildir: Oyuna içkin, şaşırmayı gerektirmeyen, oynanan rolleri değil sarsmak kımıldatmayan bir kural ihlalidir sadece. “Sahalarımızda görmek istemediğimiz bir hareket” deyip, bir sonraki görünüşüne dek unutulup gidecek bir eylem.

 

Renoir bu soyutlamayı becerebildiği, oynanan roller zaman içinde değişse de rol oynama geleneği değişmediği için bu film zamana dayanabiliyor ve bu yüzden hâlâ liste başlarında dolanıyor. Eğer bu filmde anlatılanların sadece ikinci büyük savaş öncesine ve Fransız topluyaşamına dair olduğunu sananlar varsa, hedeflerini küçük tutmamalarını tavsiye ederim: Richard Sennett’in Kamusal İnsanın Çöküşü kitabına bir göz atıp, yalıtılmış insanın oynadığı rollere ilişkin yazdıklarını okusunlar. Anlatılan öykünün kaç yüzyıllık olduğu ve kendi kimliğimizi inşa etmektense topluyaşamın yüklediği rolleri ziynet olarak taşımaya devam ettiğimiz sürece kim bilir kaç yüzyıl devam edeceğini düşünmemiz gerekiyor.